Hani insan bazen rüyasında bir şeyle uğraşıyor veya bir yere gidiyordur ama bir türlü hedefe ulaşamıyordur. Bir uyanırsınız, uyumak bir tarafa sanki dağ tepe tırmanmış gibi bitkin hissedersiniz. İşte Beşiktaş’ı bu maçta izlerken hissiyatım aynen böyleydi.
Elazığ maçının kolay geçmesinin büyük kısmı Elazığspor’un kendisi ile ilgiliydi. Gençlerbirliği gibi, öyle aman aman değil ama biraz daha sert ve organize bir takımın bile kremasız Beşiktaş’ı bu kadar kolay kilitleyebileceğini çoğumuz zaten düşünüyordu.
Düşünün ki, Jimmy Durmaz ikinci yarıda sağ kanatta kendine piyasa yaratacak kadar oyun oynama şansı buldu. Sol kanattan çıkarttıkları Tosiç iyi futbolcu olsa en az üç fark atarlardı.
Kremadan kastım, Oğuzhan, Fernandes gibi topu incelten oyuncular ile gününde bir Gökhan Töre’den ibaret aslında. Bunlar olmayınca da Olcay yalnız kaldı ve Beşiktaş’ın en önemli silahı olan o meşhur pas trafiğini izleyemedik.
Herkes Veli’ye ve Necip’e kızıyor. Hâlbuki kendileri dâhil kimse sezon başında bu isimlerin oyunu kurmasını öngörmemişti. Ne yapsın adamlar, Oğuzhan’ın “yellensen” sakatlandığı, Fernandes’in “ben oynamıyorum abi” tarzı ergen tavırlarından başka şey izlemediğimiz ortamda sakat veya cezalı değiller diye bu kadar eleştiriye “eyvallah” mı desinler? Hatta istatistik yapın bakın son 17 maçta Veli’nin isabetli dikine ara pası Fernandes’ten fazladır.
Türkiye ligi öyle çözülmesi, anlaşılması zor bir rekabet ortamı değil. Dünya yıldızı olması gerekmiyor ama omurgayı kalburüstü oyunculardan kurar, üstlerine bir-iki lüks oyuncu katar, bir de kadro istikrarını yakalayabilirsen, iyi oynamadığın maçları bile bir-iki harekete, duran topa yaslanıp kazanır, ilk ikiye yerleşirsin. Bunları yapamadığın anda kalan 13-14 sıradan takımın tamamı sana her zaman her yerde çelme atabilir, çünkü onlara benzersin.
Bu seneden örnek verelim. Bu ligin gerçeklerine göre kurulmuş ve oturmuş bir takım ile Bursa’daki Beşiktaş olabiliyorken, ligin gerçekleri ile ters düştüğünüz anda Gençlerbirliği maçındaki mahalle takımına dönüşebiliyorsunuz.
Beşiktaş’ı tehlikeli yapan orta sahadaki müthiş pas trafiği idi. Oğuzhan, Fernandes, Atiba, Gökhan, Olcay’dan oluşan bu beşlinin uyumu forvetteki ve sağ bekteki defoları örttü. Gs maçı ile gelen ceza, camianın ışık hızıyla “yine bizle uğraşıyorlar” psikolojisine girmesi, bitmeyen sakatlıklar, Fernandes sorunu, kulübenin varsayılan katkıyı yapamaması derken şemsiye tamamen tersine döndü.
Şemsiyenin nasıl döndüğünü rakamla söyleyelim… İlk 4 maç 12 puan alan takım sonraki 13 maçta 17 puan toplamış!
Kadro sığlığı artık o boyuta geldi ki, bu maçın son 20 dakikasında Holosko sağ beke çekilmek zorunda kaldı, düşünün.
Kadro sığlığı demişken…
Kulübün Sezer, Toraman ve Fernandes’e taviz vermemesini destekliyorum. Zira, bu konu teknikten öte idaridir ve Beşiktaş’ın isminin her türlü oyuncu kaprisinin üstünde olduğuna dair açık mesajdır.
Hele Fernandes…
Bu kadar yetenekli, bu kadar futbol için yaratılmış olacaksın, üstüne bu kadar sevilecek, bu kadar şans alacaksın ama hala bir gün “ben oynamicam”, bir gün “özür dilerim”… Ben bunun medya yüzünden olduğuna inanmıyorum. Medya duruma göre pozisyon alıp işine geleni işliyor olabilir ama bu yönde en büyük malzemeyi de zaten Fernandes sahanın içinde veriyor. Kuşkusuz, bu durum kalkıp da adama saldıranları haklı çıkartmıyor. Bu konuda ben Yönetimin en doğrusunu yapacağına inanıyorum.
Beşiktaş ile ilgili en büyük hayal kırıklıklarımdan birisi olarak tarihe geçen bu oyuncunun yerine iş ahlakı üst seviyede, yanmaz yakılmaz bir oyun kurucu bulunması en büyük dileğimdir. Çünkü böyle bir orta saha yokken diğer defolar iyice ortaya çıkıyor ve Beşiktaş sıradanlaşıyor.
Gençlerbirliği maçında dikkat çeken başka konular da oldu.
Bir defa Olcay’a helal olsun. Beşiktaş’a geldiği bir buçuk sezon öncesinden bugüne tüm lig maçlarında oynamış ve hatırı sayılır gol atmış. Bu maçta da elinde avucunda ne varsa ortaya koymaya çalıştı. Böyle iş ahlakı olan oyuncuların sayısının artmasını dilerim.
Gökhan Töre bu maç çok kötü ve dağınıktı ama bence o da hem iş ahlakı olan bir futbolcu hem de kenara bırakılmayacak yetenekleri var. Asıl medyanın gazına burada gelmemek lazım.
Madem iş ahlakından açıldı konu, Veli, Holosko ve Necip’in de hem kendilerine baktıkları ve hazır oldukları hem de kaprissiz karakterlerinden dolayı hakkını verelim. Ha kapasiteleri sınırlıdır ve şartlar değiştiğinde kadroda düşünülmezler ayrı.
Bu maçın Uğur Boral ile birlikte çok didinen ve konsantre oyuncusu da Almeida idi. Mustafa Pektemek ise ikinci yarıda Almeida’nın lokum gibi indirdiği bir hava topunu doğru düzgün stop edemeyerek bırakın golle buluşmayı gol öncesi pozisyonda bile Beşiktaş’ın oyuncusu olmadığını gösterdi. Üst üste iki hafta en basit stopların yapılamaması bile ipucudur aslında.
Sivok bence oyun içindeki konsantrasyonu ve profesyonelliği ile defansta göbeğin değişmezi. O bölgedeki bir numaram her zaman Guiero Ronaldo’dur ama biliyorum bir daha gelmesi Halley kuyruklu yıldızı ile beraber olacak ve ben görmeyeceğim. O nedenle, yanına kaliteli bir kafacı partner ile Sivok ilk onbirin değişmezidir.
Diyoruz ve konu Escude’ye geliyor tabii. Yediğimiz gol doğrudan Escude hediyesi. Oyuna yeni girip ısınamadığından olabilir belki ama artık Beşiktaş bu kadar basit gol yemesin ne olur!
Maçın hakemi, bugüne kadar başımıza gelenleri dikkate aldığımızda öpüp de başımıza koyacağımız bir yönetim gösterdi bence. Olcay’ın frikik golünü iptali doğru idi, zira düdüğü bekle işaretini yapmıştı. Yanlış olan ise frikiği tıpkı benim Tv başında izlediğim gibi izleyip gol olduğunu gördükten sonra iptal etmesi oldu. O zaman tabii insanların kafasında şüphe oluştu.
Beşiktaş maçı bu, bildiğin “ekşın”! Yer yarılır, göktaşı düşer, kurt adam saldırısı olur, her şey mümkün! Kimse Beşiktaşlılara “paranoyak” diye kızmasın. Bu kadar kepazelikten sonra yeryüzünde öküzün altında buzağı aramaya açık ara en çok hakkı olan taraftar Beşiktaş taraftarıdır. Madem bu ligde Gs ve Fb’den başka kimsenin şampiyonluğuna tahammül yok, o zaman paranoyamıza da katlanacaksınız. Zaten yıllardır psikoloji diye bir şey bırakmadılar, bari bozuk psikolojimizi ağzımızın tadıyla yaşayalım. Gerçi yarın “rating” yapsın onu da alırlar elimizden ya neyse!
Devre arasına girdik ve hedefsiz kaldık. Bu kadar karamsar konuşmama neden sadece Beşiktaş’ın saha içi sorunları değil. Ligin endüstriyel ikizlerin istediği yönde ilerlemesi de yeterince mesaj veriyor. Ben bu ligi biraz biliyorsam kimse bu ikisinin gidişine dur diyemez.
“Endüstrimiz” dedirtmez.
Bir defa, yukarda Allah var, Fb artık sadece kazanmıyor, kazanırken jeneriklik goller de atıyor. Dün attıkları beş gol, penaltı dâhil, net jeneriklik. Hem şanslarının hem de bu gollerin başka birçok şanssızlık ile birlikte 2013’te kalmasını temenni ediyoruz. Dinimiz, amin!
Gs ise geleneksel hakem desteği ile belli ki CL’ye gidecek. Kayseri Erciyes-Gs maçında da hakem desteği gene kendini gösterdi. Devre arası yorumu yaparken detayları da veririz ama şu kadarını söyleyeyim. Gözümden kaçan varsa lütfen düzeltin, ancak ligin ilk yarısında skora etki eden ve Gs aleyhine olan hakem hatası yok. Bu kadar senedir hakem hatası tutarım, daha böylesini görmemiştim. Kendilerini aştılar. Çıta çok üste çıktı canım!
Özetle, anlaşılan bu sene Fb şampiyon, Gs ikinci, üçüncülük mücadelesi ise “aman ne heyecanlı” olacak. Mayıs’ta gene rekabet yaşandığını zannederek ligi bitireceğiz. Allah’tan 2014 Dünya Kupası yılı da, tiyatro sonrası tantana kısa sürer, bir ay futbol izleyebiliriz.
Bu arada devre arasında ya da sezon sonunda takviye yapılacak bölgeler belli oldu. Sağ bek, stoper, on numara ve golcü. Bu bölgelere kalburüstü isimler kazandırılır, kulübe de ona göre elden geçerse ve hepsinden önemlisi alınan oyuncular “iş ahlakı sorunlu” çıkmazsa ben Biliç-Önder Özen ikilisinin başarılı olacağına inanıyorum.
Sondan başa, ortadan iki yöne falan yeniden okudum ama gene uzun oldu, gene uzun oldu. Sabredip okuyanlar kusuruma bakmaz inşallah.
Herkese mutlu seneler dilerim.
Cengiz Gürsel