İki fotoğraf…
Birisi, haftalardır aklımıza kazınan acı… 195 bin ağacın kesilmiş gövdesinin üst üste istiflenmiş resmi. Diğerini bugün Instagram’da gördüm. Dün gece Akhisarspor’u yenerek destan yazan (!) Gs’nin raf raf kupaları! “Ne alaka” mı diyorsunuz? Peki, devam edelim…
Bir anı…
Serkan Reçber TRT Spor’da 31 Temmuz gecesi anlattı. 1996 yılında Gs ile oynadıkları bir maçta Hagi kendisine dirsek atmış. Dişi sallanmaya başlamış. Hakeme “hocam atmayacak mısın” deyince, “idare et, tanıdık dişçi var, maçtan sonra bakarız” cevabını almış. Biz ibretle dinledik ama o anlatırken gülüyordu. Ekmeğini, kralın çıplak olduğu söylenmeyen programlarda kazandığı için garipsemiyor, saygı duyuyorum. Hatta muhtemelen programdan sonra “karıştırma oraları” diye uyarı almış bile olabilir! Kanallar canları burnunda ülkede futbol varmış gibi göstermeye çalışıyorlar, daha decoder satılacak, rating yapılacak. Yok öyle samimi itiraflar!
Bir sahne…
Dün spor programlarından birinde çok şık, hoş görünümlü biri hanımefendi biri beyefendi iki spiker karşılıklı bir de güzel kurulmuşlar Gs’yi konuş konuş bitiremediler. Futbol tüm kurumları ile çifte standardın ve tarafgirliğin ellerinde boğulmuş ama futbolumuzun en önemli meselesi canımız kanımız Gs’mizin transferleri! Sonunda laf bitti, artık herhalde Beşiktaş’tan bir haber alırım diye bekliyorum. Yok, gene laf geldi Falcao’ya. Ah bir gelse, ah ne güzel olur, ülkemizde böyle oyuncuları izlemek ne hoş, sence gelir mi, bence gelmez mi, bakalım izleyiciler ne diyor… Falcao turşusu, Falcao reçeli, Falcao buğulama ne varsa yaptılar yetmedi. Tv’yi kapadığımda hala Falcao diyorlardı. İşkence resmen!
Ve bir refleks…
Hani bu ara spor programlarında konuya başlarken sıkça kurulan şöyle bir cümle var: “Geçen sene Gs’nin şampiyonluğunda önemli pay sahibi olan…” Arkasından “Feghouli, Belhanda, Muslera” falan geliyor. İşte o anlarda bana da istemsiz bir gülme geliyor! Neyse!
Yeni sezona çok az zaman kaldı. Bence adı “2019-20 Kaz Dağları Sezonu” olsun. Belki anlayana bir şeyler anlatır!
Son iki buçuk ayı hızlıca hatırlayalım.
Önce yayıncı kuruluş su koydu. Geçen sene çok sayıda Beşiktaşlı çıktı sistemden. Baktı kim ne yaparsa yapsın şampiyonu hakemlerin belirlediği bir “şeyin” içine düştü ve böyle bir “şeyi” pazarlamak giderek zorlaşıyor “ben yokum” dedi. Ancak ikna edebildiler ama bakalım bu mutlu tablo insanlar decoder yerine tiyatro bileti aldıklarına uyanmaya devam ettikçe nerelere varacak?
Sonra medyanın bombardımanı başladı. Hakikaten iğrençti. Fb ve Gs’nin transferleri yerlere göklere sığdırılamadı. Emre Mor’a Beşiktaş talipken “sorunlu”, Gs talipken “işte büyük şans” oldu. Şener Özbayraklı gibi bence 10 üzerinden 5 bir sağ bek Gs’ye gittiği için Cafu’ya dönüştü ama geçen senenin en gözde sağ beki Douglas Beşiktaş’a gidince “çok da büyütülmemeli” dendi. Anneannelere Falcao gelsin diye dua ettirildi, tv’leri bir ay Vedat Murique marşı bir ay Radamer Falcao marşı ile açtık! Sıra gelirse biraz Beşiktaş konuşuldu ama moderatörün “maalesef süremiz doldu” uyarısına alıştırıldık. Trabzonspor da taraflı yayıncılığın beyin yıkamalarından sıra geldikçe güçlü takımının ve Yusuf Yazıcı’nın yüzü suyu hürmetine bir totoluk yer bulabildi.
Bu arada, sistem işi şansa bırakmak istemiyor olsa gerek, fikstür çekimi ertelendi. Beklendiği gibi istatistik ağladı. Beşiktaş üst üste 10. kez ikinci yarıda Gs deplasmanına gidecek. Gs’nin CL maçları ile lig maçları uyumlaştırıldı vs vs… Bakmayın laf kalabalığına, bildiğiniz istatistik mucizesi!
Bence tüm sinyaller Fb-Gs çekişmesi üzerine kurulu vıcık vıcık bir sezonu işaret ediyor. Tahminim, Beşiktaş ve Trabzonspor bu çekişmenin arkasında sadece “aman ne renkli lig” maskesine yetecek mesafede kalabilirler. Arıza çıkarırlarsa ayarı yerler.
Bunun renklerle bir ilgisi yok. Bu ülkede asıl olan spor değil rant ve dağılımını lobisi güçlü olan belirliyor. O da futbol kamuoyunda yaratılan iki devasa grubun tatmin edilmesinden geçiyor. Kimdir bunlar? Birinci grup (lacivertli olan) medya tarafından on yıllarca sürdürülen taraflı yayın politikaları sonucu yaratılmış dev tüketici kitlesi, ailenin ne verirsen ver doymayan şımarık obezleri. Bunların devamlı tüketmesi çok önemli. Diğeri ise (kırmızılı olan) hakkı olup olmadığına bakmadan her şeye elini uzattığı halde kimsenin rahatsız olmadığı ailenin kaptıkaçtıları. Bunların özelliği her yerde korunmaları. Doğanın kanunu gibi olmuş!
Obezler de kaptıkaçtılar da soru sormaz, soranı sevmez, sorgulamak değil sadece tüketmek üzerine tasarlanmışlardır. Nasıl kazanıldığı önemli değil, onlara raflara dizilmiş kupalar sunmak gerekir ki tüketsinler. Bu yüzden, fırtınalı denizde yüzerken can simidi takmış gibidirler. Diğerleri simitsiz bata çıka ilerlemeye çalışırken bu ikisinin başı hep suyun üstünde olmak zorundadır!
O nedenle spor rekabetiymiş, rekabet ahlakıymış, temiz futbolmuş, unutun bunları! Onlar tv programlarında kralın çıplak olduğunu çaktırmamak için kullanılan süslü laflar! Bu ülkede bu iki dev kitlenin tatmin edilmediği bir lig beklemek hayalcilik olur.
İşin Türkçesi… Bence son 5 sene yaşanan Beşiktaş dominasyonu sistemin “duygusal” ayarlarını bozdu. Beşiktaş biraz fazla uzattı ve önü iki uyduruk Gs şampiyonluğu ile kesildi, Başkanı köşesine itildi, yol temizlendi. Şimdi sistem için kalkış zamanı. Şike senesinin ardından gelen 2011-12’de olduğu gibi rant düzeninin üzerine kurulduğu Gs-Fb çekişmesi sahne almaya hazırlanıyor.
Neden? Decoder sattırmanın, ratinglere tavan yaptırmanın en kestirme yolu bu da ondan. Aslında doğal yol bu değil ama öyle tüm kurumları ile adil, rekabetçi bir lig oluşturarak gerçek bir marka değeri yaratmak falan zaman, emek ister. Bizim obezlere ve kaptıkaçtılara anlatamazsınız bu işleri!
Bu sırada Beşiktaş ne yaptı?
Aslında iyi şeyler oldu. Küçülen bütçeye göre bakarsanız doğru transferler yapıldı. Ljajic’in bonservisi alındı. Vida’nın yanına alınan adam da doğru gibi. Bana göre sol bekte ve golcüde de büyük isimler olmasa da doğru iki isim alınırsa kadro medyanın sarışınlarına üstünlük kurabilecek seviyeye gelir.
Gelir de, iki konuda şüphelerim var.
Birincisi teknik… Şenol Güneş olmayacaksa Abdullah Avcı’yı isteyenlerdendim. Çıkış noktam sahada ve saha dışında ne yaptığını bilen, şuurlu takımları kurabilen 2-3 yerli hocadan birisi olduğuna inanmam idi. Söylem, seviye ve beyefendilikte de bence Beşiktaş’a yakışıyor. Ancak, hesaba katmadığım (ki bu da bana yazılsın) onun futbol felsefesinin takımdaki oyuncu özelliklerine uymaması oldu. Şenol Güneş de Abdullah Avcı da topa sahip olan takımlar istiyor ama birisi topu kullanırken ısırmayı, diğeri ise topu dolaştırmayı amaçlıyor. Ya Abdullah Avcı başka bir felsefeye doğru esneyebilecek ya da hesabı tutacak ve zaman içinde takım onun istediğini oynayan bir yere evirilecek. Bu ikisinin dışındaki her senaryo bize esmer günler anlamına geliyor gibi.
İkinci engel ise yönetimle ilgili. Ben başta Başkan olmak üzere yönetimin Beşiktaş’ın haklarını koruma konusundaki samimiyetine olan inancımı kaybettim. Artık aday olmayacağını söyleyerek hedefini sahanın içinden çok bütçeye kaydırmış gibi görünen Başkan’ın geçen sene hakemler Gs’yi çatır çatır şampiyon yaparken “çok güzel bir yarış oluyor” demesi, Şenol Güneş’in arkasında duruyormuş gibi yapması falan zaten bu takımın sistem karşısında yalnız olduğunu gösteriyordu. Tahminimce bu sene de gerekirse ağzından lokması en kolay çalınacak takım Beşiktaş olur ve göstermelik bir iki çıkış haricinde gerçek tepkiler göremeyiz. Bence Beşiktaş yönetimi sene başında bir baskı yedi ve beyaz bayrağı çekti. 3 Mayıs ruhunun küt diye ölmesinden belli!
Peki, ne olur?
Hani böyle jöle gibi kıvamlı maddeler vardır, elinizi sürmek istemezsiniz. Bulaşır, yıkarsınız çıkmaz, rahatsız eder falan. İşte bence böyle bulaşık bir sezon olur.
Medya hiçbir çifte standardı, hakemleri falan tam anlamıyla konuşmadı, ipteki cambazı buldu ve kamuoyunun bilinçaltını Fb-Gs çekişmesi için itinayla parlattı! Hakemler ve PFDK hazır kıta. VAR odası bile ibişe döndü. Şimdi geriye tek bir şey kaldı… Hepimiz “aman ne heyecanlı bir yarış başlıyor” diye motive olacağız ve decoder’lara, gazetelere, kanallara, statlara koşacağız! Hesap bu!
Fb ile Gs arasındaki yarışta favorim Fb. Yo hayır, transferler, kadro falan bunlara göre söylemiyorum. Nedenim farklı. Obezlerin devamlı ve kürekle doyurulmaları lazım, yoksa tepinerek çıkardıkları gürültü giderek büyüyor. Evde huzur, kafa bırakmadılar!
Ne kadar gülünç ve acı olursa olsun kabul etmek zorundayız ki ligimizin böyle bir kamburu var. Spormuş, rekabetmiş, gerçek marka değeriymiş hepsini unutup, Fb şampiyon olamıyorsa el birliği ile şampiyon yapmaya konsantre olmalıyız ki huzura erelim! Ülkece derdimiz bu! Bu gerçek bağıra bağıra geliyor. Beş yıldır şampiyonluk, on yıldır CL yok. Artık şampiyon olmazlar ya da yapılmazlarsa bunun ülkede beka sorunu olarak gösterilmesinden korkuyorum. Spor programlarına baksanıza, “Fb nasıl şampiyon olur, Fb kimi alsın da şampiyonluğa oynasın, Fb ne yapmalı ne etmeli” geçilmiyor. Fb’nin başarısızlığı hepimizin sorunu haline getirildi. Bir şampiyon olsunlar, yeniden futbol konuşabiliriz belki!
Bu yüzden tahminimce, ilk 8-10 haftada Fb raydan çıkar gibi olursa hemen hakemlerce ayar verilir, rayda tutulur. İlk altı hafta üç zor maç oynayacaklar. Dikkat!
Bu arada Fatih Terim delirir, sahaya girer, işine gelmeyeni tokat ve hakaret delisi yapar. Bu kimseyi rahatsız etmez, hatta imparator olarak baş tacı edilir. Ceza alır ama kaptıkaçtılar o cezaya sinirlenir. Neden sinirlendiklerini sorarsınız “sus lan tinerci” derler.
Medya kralın çıplak olduğunu çaktırmamak için hakem, ceza, fikstür vs konularda yaşanan çifte standartları ham hum şaralop geçer ve daha ziyade “offff be, ne ligimiz var beeee, dünyanın en büyük ezeli rekabeti bu beeee” gibi yayınlarla ipteki cambazı gösterir.
Son düzlüğe bu ikisi girer. Muhtemelen saha dışındaki çirkinlik tavan yapar. Gs’nin dişi Fb’ye, Beşiktaş’a geçtiği gibi geçmez. Fb şu ya da bu şekilde ittirilir ama bunun yerine kamuoyuna “mavi gözlü yakışıklı Başkan” teması verilir. Instagram’da bol Ali Koç resimleri görürüz. Gs’nin aklına canı yandığı için iki sezondur parça pincik ettiği adil rekabetin kutsallığı gelir ve mağdurları oynar. Abdürrahim Albayrak “fazia fazia” diye ortaya çıkar, açıklayacağı gerçekler olduğunu söyler. Geçen seneyi hatırlatırız, “gidin la ezikler” derler!
Ha sonuçta Gs bu, ufku geniş, numara çok. Belki de rafa bir kupa daha koymanın yolunu bulur, şaşırmayız. Zaten hangisinin diğerine diş geçireceği çok da önemli değil. Her sonuçta ülke futbolu biraz daha kaybeder.
Son olarak Başkanımız da “on numara beş yıldız yarış oldu, bir de şu hakemler olmayaydı iyiydi ama, tamam tamam bişi demedim” diyerek konuyu kapatır.
İş biter, medya bir sene sonranın decoder satışları ve ratingleri için “ayıklayarak konuşmaya” başlar, “şampiyonluğun önemli isimlerinden biri…” diye haberler yapar. Bana gülme gelir.
Özetle, üzerinde çok düşünmenize değmeyecek, böyle peltemsi, sümüksü kıvamda, üzeri sinekle kaplanmış karpuz kabuğu ile dolu çöpe benzeyen acayip bir sezon bekliyorum.
Şaşırmayalım!
Dünya bu prensiple dönüyor. Doğanın kanunu. Büyük olmasa da güçlü balık zayıf balığı yiyor.
Bizim zayıflığımız vurdumduymazlığımız. Hepimizde var bu. Yüzdoksanbeşbin ağaç kesilip o dağlarda açılan kelin resmini görene kadar neyin ne olduğunu sormadık, soranı sallamadık. Yüzdoksanbeşbin ağaç istiflediler, resmini çektiler kitlesel jeton ancak düştü! Güçlü balık zayıf balığı çoktan yutmuştu. Kanadalı küstah herifin biri de geldi makarasını yaptı! Adam zaten burnumuzun dibine kadar girmiş, ağaçları üst üste yığmış, yedi kuşak sövsek ne değişecek! İş işten geçti “çevreci” olduk.
Böyle bir toplumun liginden hangi fotoğrafı bekliyorsunuz ki?
Hakemlerle, 8-0’larla, PFDK’larla, Tofaş’lar ile alınmış kupalar raf raf dizilmiş, şimdi de “sportmen mi” olacağız? Güçlü balıklar bu defa da Dünya Kupası’nda, bilmem ne turnuvasında ensemize çakarlar tokadı anlarız o raf raf dizilen kupaların ülke sporuna neye mal olduğunu!
Tüm kurumları ile iki kulübün bekası üzerine kurulmuş bir düzenden ne beklenir? Dişleri döke döke kupaları raflara dizmişler ama bunun karşılığında ülkenin ödediği bedeli düşüneceğimiz yerde ağzımızı açmış ipteki cambaza bakıyoruz.
Bu vurdumduymazlığın, doğruyu söyleyenleri aşağılamanın maliyetini daha çok ödeyeceğiz.
Bizden çıkan cacık bu kadar!
Yetiş Falcao, kurtar futbolumuzu!
Cengiz Gürsel